14 Şubat 2011 Pazartesi

seni yerlerde göklerde bulamazlarken… bende gizli olduğunu sezenler olmuş…

sevmek hasretlikmiş
her nefeste içinde onu hissederken
hasretlik çekmekmiş
onsuzluğu düşününce içinin çekilmesi
yanında olmanın hayali ile yüreğinin atışlarını hissetmek
gözlerini, ellerini, saçının telini, alnındaki teri...
iyi kötü, güzel çirkin her şeyi ile istemekmiş.

hasretlik sevmektenmiş
her gün ruhunun bir kalesini daha kuşattığını hissederken
sevdanın tadına varmakmış
yüreğinde uçuşan kelebeklerle gülüşürken
içini sızlatan yaşlarla ağlarken
bir ömür yetmeyecek gibi her anını istemekmiş.

bu keder
bu neşe
umut ve endişe
sevdanın meyveleriymiş

sevmek umutlu bekleyiş
vuslat ayrılığın endişesi ile hüzünlenmiş bir hediye imiş

sevda meymiş
bir an ısıtırmış sıcacık
sonra yakarmış alev alev

sevmek onu bir ömür kana kana içmekmiş
ısıtsa da yaksa da
bıkmadan, usanmadan...

14 şubat 2011
istanbul

14 Ocak 2011 Cuma

sızı...

sensiz geçen günlerde
nefesim göğsümde bir sızı
kanar gözlerim kanar
sızısı akar gider
üşürken gönlüm her nefeste

ocak 2011
istanbul bir sızı gönlümde

4 Kasım 2010 Perşembe

teslim oldum!

yazmak lazım bazı bazı
teslim olmak için
içindeki tüm isyanlardan arınmak
teslim olmak...
Aşka teslim oldum!
artık yazamıyorum...

31 ağustos 2010 salı
motor salınırken boğazın sularında...

3 Kasım 2010 Çarşamba

bahara Allah Kerim

hava soğuk
üşüyor ellerim yokluğunda...
bu kış sensiz nasıl geçer bilmiyorum;
bahara Allah Kerim!
içim istemese de
bedenim alışır belki yokluğuna...
gönlümü hiç sorma!

ekim 2010

20 Ocak 2010 Çarşamba

...biz

huzur vakti doğmuşuz

biz olmuşuz

huzuru bulmuşuz

sebepsiz tebessümün çizgileri

geçmişin izlerine karışmış

harmanlayıp içmeye koyulmuşuz

içtikçe biz olmuşuz

artık çer çöp kalmamış

gözlerde demlenmiş

bizi bulmuşuz

huzur vakti doğmuşuz

biz...

20 ocak 2010

istanbul

3 Ocak 2010 Pazar

aynı gökyüzünün altında...

İstiklal caddesinde yürüdüm yalnız...
Tramvay yolunu takip ederken başımı kaldırınca
‘uzaklardan’ gelen yüzlerce yüze değdi gözlerim.
Ama yakına gelince
kaçırdım gözlerimi gözlerinden
bakmadım...
Minik su damlaları akmaya başladı gök yüzünden;
aynı anda onların yumuşaklığına karşı
ama onlarla birlikte yaşayan sert rüzgar çıktı...
Rüzgarın sesi,
yağmurun kokusu
uzaklardan geldi;
uzaklardan
hasret getirdi...
Bu öyle bir hasret ki;
nedeni niçini yok!
Neyi olduğu bile belli değil!
‘seni çok özledim’ diyor yüreğim
sanki başka söz bilmezmiş gibi;
halbuki neyi niçin seviyorsun desem
cevabı zor...
Bilindik, görüldük, bakıldık, yaşandık
hiçbirşey yok ki özleyeceğim.
Ama yüzlerce yüzde;
‘uzaklardan’ gelen yüzlerce yüzde
öyle bir hasret var ki...
Uzakların hasreti bu;
insanın içini sızlatan,
ağlatan,
sabır taşını çatlatıverecekmiş gibi
çıldırtan...
Yüzleri görüp gözlere bakmamam
işte bundan:
baktığım her gözde;
bilinmedik,
görülmedik,
bakılmadık,
yaşanmadık olan
uzağı görmekten korkmamdandır.
Onu arar her yerde gözlerim,
sesim, kokum, tenim
ama o uzak...
Bu gün İstiklal’deki yüzler hatırlatır,
akşama gökteki ay ve yıldızlar;
sabah olur güneş uzak görünür göze,
bulutlar uzak...

ocak 2006
istanbul


 
aynı gökyüzünün altında
bambaşka zamanlarda
bambaşka mekanlarda
bambaşka öznelerle
aynı dolunaya bakmak
sadece mesafede uzak olsa da;
hasretle...

ocak 2010
istanbul

19 Aralık 2009 Cumartesi

korkak...

soğuk günlerde uçarken en çok korkarım düşmekten;

ufukta biri var!
acaba o da korkar mı üşümekten...

19 aralık 2009
istanbul